Gökyüzünün, şimşek ve gök gürültülerinin tanrısıdır.
Çoğu zaman elinde bir şimşek ile resmedilmiştir.
Bereket ile özdeşleşmiştir, yağmur ondan beklenir.
Simgesi şimşeğin yanında kartal, boğa ve meşe ağacıdır.Aynı zamanda tanrıların kralı olduğu için asa ve taht ile de sık sık betimlenir.
DANAE VE ZEUS HİKAYESİ..
Danae Argos şehrinin ünlü kralının kızıydı.
Bu kralın erkek evladı olmadığından tahtının
sahipsiz kalacağından korkuyordu ve tanrılardan yardım istiyordu.
Bir mucize eseri kızı Danae'den doğacak erkek çocuğun tahtına oturacağını öğrendiğinde.
Kral bundan çok korktu ve kızını tunç levhalarla kaplattığı bir yeraltı odasına kapattı.
Böylece kızının evlenmeden hamile kalmasını engelleyebileceğini düşünmüştü.
Odaya kimsenin girmesi yasaktı ve kapıda sürekli nöbet tutan adamlar vardı.
Ama bunlar Zeus'u engelleyemediler.
Baş tanrı bir gece yağmur olup yağmaya başladı.
Kudurmuş fırtınalar her şeyi altüst ederken o yerin içine sızarak Danae'nin
kilitli bulunduğu odanın tavanı arasından bir delik bularak genç kızın göğsüne damladı.
Bu ilahi yağmurdan hamile kalan Danae Perseus'u doğurdu.
İO VE ZEUS HİKAYESİ..
Geçmiş zamanlarda Yeryüzünde ölümlüler ve ölümsüzler diye sınıflandırılmış insanlar yaşardı. O zamanlar tek tanrı değil yer ve göğün ve her şeyin yönetiminden sorumlu çok tanrılar vardı. Aynı şimdiki devlet yönetimindekiler gibi yukardan aşağı bir hiyerarşi, emir komuta zinciri sürüüüp giderdi…
ZEUS’tu, Tanrıların başı, HERA da onun karındaşı... Hera, Afrodit’ten bile güzel bir kız, dağlarda korkusuzca yaşardı sütannesinin adı Markis. Bir kış günü otururken ıssızda soğuktan üşüdü birden,. İşte o dağlarda o an, omzuna titreyen bir GUGUK kuşu kondu. Hera, acıyıp kuşa başını ak göğsüne yatırıp avuttu. Oysa bu guguk kuşu yüce Zeus’du… Her kılığa girebilirdi O..
Zeus ne yapıp edip evlenmeye ikna etti Hera’yı sonunda. Düğünlerine yer ve gökteki tanrıların hepsi hazırlandı. Perilerin hepsi düğüne hediyeleriyle geldi. Gelmeyen tembelliğinden bir tek Khelone kalmıştı geriye. Hera, içerledi, buna çok. Onu kaplumbağaya çevirdi, hantallığının cezasıydı bu. Gel zaman git zaman
Zeus’la evlilikleri mutlu mesut sürerken, Zeus’un gözüne bir güzel kız ilişti o dem, işte o zaman aklı başından gitmişti. Hera’ ya görünmeden gökyüzünden yere uçmuştu.
O sıralar Finikeli kral yarı Tanrı İnakos’un kulağında bir ses :
“At kızını evinden yurdundan dışarı
Gitsin Tanrı’lara kurbanlık koyun gibi
Dolaşsın Dünyanın dört bir yanını
Yoksa Zeus yok edecek senin bütün soyunu” diyordu.
IO; İnakos’un biricik kızı, emir Tanrılardan geliyordu belli ki,
bilmiyordu ki ne yapıp ne etmeli? Bir gün derin uykularından
uyandı güzel kızı IO, “babacığım bir rüya gördüm “dedi. Kulağıma bir ses;
“Ey mutsuz genç kız, niçin yalnızsın?
Erkeklerin en yücesi özlerken seni
Kalk çabuk baba evinden ayrıl
Çayırlıkta yüce Zeus görsün seni!”diye fısıldıyordu dedi.
IO kırlarda sesin sahibini aramaya çıkmışken, Zeus göründü
zeytin ağacının ardından. Zeus onu daha önce görüp sevmişken,
IO ise habersizdi bütün bu olanlardan. Kaçmak ne mümkün?
Yüce Zeus kavramıştı IO’nun belinden. Bu arada göklerden aşağıya
bir baktı Tanrıça Hera, kocası yeryüzünde bir kızla oynaşıyordu.
Tam eteklerini toplamışken Zeus fark edip Hera’yı IO yu korumak
için son nefesiyle üfledi üstüne kara bulutları.
O arada IO baktı ki eli ayağı değişmiş, ak bir beyaz öküze dönüşmüştü bedeni.
Duman dağıldığında Hera etrafta herhangi bir kadın göremeyince, bir an için
rahatlasa da, dikkatini çekti saf saf bakan öküzün gözleri. IO’yu bir zeytin
ağacına bağladı Hera, başına da 100 gözlü Argos’u dikti bekçi. Koca Zeus
hiç boş durur mu? Çoban kılığına sokup Hermes’i, Argos’a kavalıyla ninniler
çaldırıp masallar anlattırdı. Gözlerinin yarısı açık yarısı uyurken açıkgözleriyle
öküzü gözlüyordu Argos.Az zaman sonra dayanamayıp birden derin uykulara daldı.
Hermes o an onu oracıkta öldürdü. Olanlara şaşıran Hera keder ve üzüntüyle, sevgili
kuşu tavusun kuyruklarına Argos’un 100 gözünü serpti. Öfkesi ikiye katlanmışken Hera,
öküzü serbest bırakıp kendisine bir AT SİNEĞİ musallat etti. Sinekten kaçayım derken IO
ne karnını doyurabildi, ne uyuyabildi. Bütün ege kıyılarında koşup (İyonya’da),deli gibi
BOĞAZİÇİ'ni (ÖKÜZ GEÇİDİNİ)geçip Kafkasya’ya ulaştı. O koşarken ayaklarının altından
toprak kopuyor adalar oluşuyor, boğazdan (Bos-horus)geçerken iki kıta birbirinden
ayrılıyordu.
LEDA VE ZEUS HİKAYESİ..
Zeus bir gece, güzel bir kuğu şekline bürünerek Taygetos dağının tepelerine indi.
O yere indiği sırada Aetolia kralının güzeller güzeli kız Leda uyuyordu.
Zeus güzel kokular saçan kanatlarını çırparak prensesi uyandırdı.
Kuğu ona doğru yaklaşarak uzun boynu ile yüzünü okşadı.
"Benden korkma, ben aydınlık tanrısıyım" dedi ona
"İstiyorum ki birbirinin eşi olan iki çocuk dünyaya getiresin,
onlar ay ve güneş gibi birbilerini takip ederek yaşasınlar.
İnsanlara iyilik etsinler, can vermek üzere olan gemicilerin yardımlarına koşsunlar."
Dokuz ay sonra Leda ormanın derinliklerinde bir yumurta yumurtladı.
Yumurtanın içinden birbirinin eşi olan iki erkek çocuk çıktı.
Birinin adı Kastor diğerininki ise Pollüks oldu. Yumurtadan çıkar
çıkmaz parlak bir yıldız iki kardeşin başlarına nur döktü, sonra her
ikiside aynı ata binerek ellerinde aynı mızraklarla dört nala oradan uzaklaştılar.